Soğukların yarattığı depresif ruh halinden bir nebze uzaklaşabilmek için bu hafta sizlerle yazdan kalma bir anımızı paylaşacağız. BuGusto ekibi olarak yazın yavaş
yavaş bittiği ve İstanbul’a dönüşün başladığı Ağustos günlerinde bir
bağ bozumuna gidelim dedik. Duymadıysanız ufak bir bilgi: Bağ bozumu Türkiye'de Ağustos
sonunda batıda başlar ve Ekim'e kadar doğuya doğru devam eder. Biz de, 24 Ağustos'ta batıdaki önemli bağcılık bölgelerinden biri olan Şarköy’de Mey İçki şarap üretim tesisini Dudetable sayesinde
gezme imkanı bulduk. Uzun ama keyifli geçen 4 saatlik bir yolculuğun ardından saat 12:00 dolaylarında bağa ulaştık. Bu işletmenin Şarköy’de iki tane bağı var; 110
dekarlık kırmızı üzümlerin olduğu ve 220 dekarlık beyaz üzümlerin olduğu bağ.
Biz sadece kırmızı üzüm bağını ziyaret ettik. Küçük bir karşılama servisinin
ardından bağ ile ilgili bilgilendirmeye geçtik. Bu aşamada bize bağ sorumlusu
Hakan Bey katıldı. Onun anlattıklarını sizlere birebir aktarmaya çalışacağız.
Bağın Özellikleri
Bu bağda Shiraz, Cabarnet Franc ve
Merlot üzümleri yetiştiriliyor. Üzümler iki metrelik aralıklarla duran sıralar
halinde ekilmiş. Her bir üzümün arasında 1.25 metrelik boşluk var. Üzümler
dikilirken terbiye sistemi olarak tek yönlü bir sistem tercih edilmiş. Terbiye
sistemi üzüm bitkisinin desteği olup bitkinin büyümesi ve dik kalması için
gereken ortamı sağlıyor. Yaygın olarak kullanılan iki tip var; tek ve çift kol.
Çift kol sistemi bir üzümün haça benzer bir yapının üstünde büyümesinden
oluşuyor. Burada kullanılan tek yönlü sistemde ise üzümler belirli aralıklarla
gelen destekler ve destekler arasındaki teller ile ayakta duruyor. Bağ eğimli bir arazide kurulmuş. Buradaki farklılıkların hepsi yetiştiricinin
tercihleriyle alakalı. Biri diğerinden daha iyi veya kötü değil; sadece
yetiştirici kafasındaki şaraba/üzüme uygun olan tekniği seçiyor.
Şarköy’de Akdeniz iklimine
namzet bir iklim söz konusu. Denizden gelen esinti için bilimsel veriler
olmasa da yüzyıllardır burada şarap üreten, üzüm yetiştiren yerel halk, bu
esintinin şarabı güzelleştirdiğini iddia ediyor.
Toprak yapısı ise killi ve kireçli.
Su tutma kapasitesi yüksek olan bu toprak tipi üzüme gereken mineral ve
vitaminleri sağlıyor. Sulama sadece üzümlerin ilk ekildikleri bir iki sene için
yapılıyor o da üzüm bitkisi rahat tutsun, büyüsün diye. Meyve vermeye
başlayınca artık sulama yapılmıyor; yani üzüm su ihtiyacını tamamen yağışlardan sağlıyor.
Gübrelemeye gelelim. Bağlar makul
sınırlar içinde organik tutulmaya çalışılıyor ama gübreleme olmadan gereken
verimi elde etmek maalesef pek mümkün değil. Üzümün yaprakları, senede iki kere
çiçeklenmenin yüzde elli olduğu dönemde ve ben düşmenin (yani üzümün renk
kazanmasının) yüzde elli olduğu dönemde bağımsız bilimsel analizlere tabi
tutuluyor. Analiz sonuçlarına göre eksik vitamin ve mineralleri dengeleyecek
şekilde gereken miktarlarda toprağa gübre atılıyor.
Peki, bu bağın üzümü nasıl bir şarap yapıyor? Bu markada da her markada olduğu gibi kalitelerine göre sınıflandırdıkları şarapları var. Bu bağdan, ürettikleri en üst kalite şaraplar için gereken üzümler geliyor. Bu üzümler diğer anlaşmalı üreticilerden topladıklarından farklı bir bantta işleme alınıyorlar, farklı tanklarda fermente ediliyorlar ve farklı şekillerde dinlendiriliyorlar. Aynısı rakım olarak biraz daha yukarıda olan beyaz üzüm bağı için de geçerli. O bağda da ağırlıklı olarak Chardonnay, Viognier ve Sauvignon Blanc tipi üzümler yetiştiriyorlar. Anlaşmalı üreticiler konusuna geri dönersek, tüm büyük şirketler gibi bu şirket de Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki bağ sahipleriyle anlaşıyor, onların bağlarını kendi uzmanlarının da desteği ile kontrol ediyor ve gerekli gördüğü standartlara ulaşmasını sağlıyor. Sonra o bağlardan düzenli olarak ürün toplamaya başlıyor, bu arada gereken yerde bağları kontrol etmeyi ve ürün kalitesinin belirli bir seviyenin üstünde tutmayı garanti etmeyi de unutmuyor. Bu bağlardan aldığı ürünlerle daha ortalama seviyede olan şaraplarını üretiyor, en üst kalite şaraplarında ise kendi bağlarında topladığı ve ayrı işlediği üzümleri kullanmayı tercih ediyor.
Üretim Tesisinin İçinde
Sohbetimize devam ederken üretim tesisine doğru yollanıyoruz. Bu sefer rehberimiz, şarap eğitmeni olarak çalışan ve
İstanbul’dan beri yanımızda olan Gülsem Mutlu. Önce kısa bir tarihçe ile
başlıyoruz. Vaktiyle Tekel’e ait olan bu üretim tesisi günümüzün
standartlarına uygun hale getirilmiş. Bağdan gelen üzümlerin aldığı yolun
aynısını yaparak başlıyoruz, yani saplarından ayırma merdanesinde. Tabii ismi
böyle değil ama bağlardan sabah erken saatte toplanıp gelen üzümler
kalitelerine göre ayrıldıktan sonra ilk iş olarak saplarından ayrılıyorlar.
Tesisin girişinde gerçekleşen bu işlem tabii ki elle yapılmıyor. Kalın ve uzun
silindir şeklinde üzüm boyutlarında deliklere sahip makineler üstlerinde
üzümler ile dönüyorlar ve bu dönüş sırasında üzümler ezilmeden saplarından
ayrılıp makinenin içine düşüyor ve dışarıda sadece saplar kalıyor. Farklı kalitedeki üzümler aynı işleme farklı makinelerde maruz
kalıyor. Ardından üzümler soğutulan bir boru yardımıyla fabrikanın içine
giriyorlar ve burada kırmızı ve beyaz olarak ikiye ayrılıyorlar. Üzümlerin
yolunu takip ederek biz de tesisin içine giriyoruz. İçeri girdikten sonra üzümler
ikiye ayrılıyor demiştik, aynı şekilde onlara uygulanan işlemler de farklılaşıyor. Beyaz
üzümler suları sıkıldıktan yani preslendikten ve kabuklarından ayrıldıktan sonra
bekletilmeden fermantasyon tanklarına alınırken; kırmızı üzümler suları
sıkıldıktan sonra kabuklarıyla beraber maserasyon/fermantasyon tanklarına
alınıyor ve orada renk ve tanen alışverişinde bulunuyorlar. Bilindiği gibi
kırmızı üzümlerin aslında kırmızı olan tek yerleri kabukları. Üzümün kendisi ve
suyu açık renk. Buna en popüler örnek Pinot Noir. Kırmızı bir üzüm olan Pinot Noir’dan beyaz Brut şampanya yapılıyor. Kırmızı şaraba rengini ve dokusunu
veren özellikler kabuğu ile beraber geçirdiği maserasyon sürecinden geliyor.
Üzümün tipine ve şarap uzmanının tercihine göre belirlenen bir sürede şıra ve
kabuklar beraber tanklarda saklanıyor.
Peki fermantasyon tam olarak ne
demek? Fermantasyon, şıranın içindeki şekerin mayalar tarafından kullanılıp
alkol ve karbondiokside dönüştürülmesi işlemi; yani etil alkolü oluşturan
kimyasal reaksiyon. Fermantasyon tankları kullanılacak şıra miktarına göre
farklı boyutlarda olabilirler. Tankların yapısı alt uçlarına koni
yerleştirilmiş silindirleri andırıyor. Ayrıca tanklar büyük soğutma ceketleri
ile kaplılar. Bu ceketler fermantasyon sırasında ısı çıkışı da
gerçekleştiğinden ısının tankları soğutmak ve mayalanmayı kontrollü sağlamak
için kullanılıyor. Kırmızı şıra 20-32 derece arasında mayalanırken, beyaz şıra
20 derecenin altında mayalanıyor (soğuk fermantasyon).
Bu kadar mayadan bahsettik de nasıl bir “şey” bu mayalar? Mayalar aslında mikro mantarlardır ve her yerde bulunurlar. Teorik olarak mayalanma için ekstra mayaya bile ihtiyaç yoktur çünkü üzümün kabuğunda bile maya bulunmaktadır. Ama iş üretime geldiğinde tabii ki de sırf şarap üretimi için olan mayalar kullanılır. Bize de bir paket maya gösterildi ve doğruyu söylemek gerekirse aynı marketlerde satılan toz mayaya benziyor. Hangi mayanın kullanılacağı şarap yapımındaki pek çok faktör gibi yine şarap uzmanına bağlı.
Bu kadar mayadan bahsettik de nasıl bir “şey” bu mayalar? Mayalar aslında mikro mantarlardır ve her yerde bulunurlar. Teorik olarak mayalanma için ekstra mayaya bile ihtiyaç yoktur çünkü üzümün kabuğunda bile maya bulunmaktadır. Ama iş üretime geldiğinde tabii ki de sırf şarap üretimi için olan mayalar kullanılır. Bize de bir paket maya gösterildi ve doğruyu söylemek gerekirse aynı marketlerde satılan toz mayaya benziyor. Hangi mayanın kullanılacağı şarap yapımındaki pek çok faktör gibi yine şarap uzmanına bağlı.
Beyaz şarap, fermantasyondan sonra çökertme işlemine uğruyor. Her ne kadar preslenip büyük çapta kabuk ve çekirdeklerinden ayrılmış olsalar da fermantasyon sonucu içeride oluşan tortu ve bulanıklıklar beyaz şaraptan bu işlemle temizleniyorlar. Ardından fıçıda veya tankta dinlendirmeye alınan şarap şişelenme için hazır hale geliyor. Kırımız şıra/şarap ise kabuklarıyla beraber fermantasyon geçirdiği için arada bir fermante olmuş şarabın yüzeyde kalan kabuklarla devridaim edilmesi gerekiyor. "Remontage" veya cibre karıştırma da denilen bu işlem tankların uzunluğu ve büyüklükleri düşünülünce çok zor olabiliyor ama tank içindeki birlik için gerekli. Bu işlemle kabuklardan gelen tanen ve renk sıvıya eşit dağılıyor. Bu aşamalardan sonra şarap preslenip cibre (yani kısaca kabuklar) karışımından ayrılıyor ve artık dinlendirme işlemi için hazır oluyor. Tüm bunlar kağıt üzerinde güzel de, acaba fermantasyonun bittiğini ve şıranın şarap olduğunu nasıl anlıyoruz? İşte burada bilim ve düzenli kontroller devreye giriyor. Şıra fermantasyon tanklarına yerleştikten sonra, tankların üstüne üzümlerin geldiği bağı, geliş tarihlerini ve bu gibi temel bilgileri içeren beyaz tahtalar asılıyor. Maya da içeri yerleştirildikten sonra artık o tahtanın yanına bir de tablo ekleniyor. Bu tabloda basitçe bir tarafta karışımdaki şeker miktarı diğer tarafta ise alkol miktarı ölçülüyor. Tüm veriler sabah akşam yapılan düzenli tadımlar ve ölçümlerle kontrol altında tutuluyor ve veriler istenen düzeye geldiğinde işlem tamamlanmış oluyor. Amatör tadımcılar olarak biz de bu şarap-şıra arasındaki ürünü deneme imkanı buluyoruz. Hatta bir üzümle kalmıyoruz dört farklı üzümü deniyoruz. Hepsi fermantasyonun farklı noktalarında olsalar da genelde şişelenmiş şaraplardan daha az alkollü ve daha çok şekerliler.
Üretim tesisi gezisini sonlandırmadan
kısaca bir de şişeleme kısmına uğruyoruz. Şu anda
aktif olmayan şişeleme birimi normalde saat başı 3000 şişe doldurabiliyor ve bu
şişelerin arasında ağırlıklı olarak Bordo ve Burgonya tipi şişelerle Alsas tipi
daha ince ve uzun şişeler bulunuyor.
Bu güzel gezinin ardından Şarköy’ün en ünlü şefi “Vedat Milor’a tavuk yediren aşçı” Mahmut Usta’nın bizleri için hazırladığı ziyafete yollanıyoruz. Bize bu keyifli ve bilgilendirici günü yaşatan Dudetable’a ve Boğaziçi'li arkadaşımız Merve Akgül’e teşekkür ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder