Sayfalar

1 Aralık 2016 Perşembe

Degüstasyon: Kuka Cafe Tadımı

Herkese Merhaba,

BuGusto'nun 2016-2017 dönemindeki ilk bira tadımıyla karşınızdayız! Bu tadımda BKM'nin önündeki yokuştan biraz çıktığımızda gördüğümüz Kuka Cafe'yi ziyaret ettik. İçi ve dışıyla, kutu oyunlarıyla, çok çeşitli bira seçenekleriyle, çok ilgili ve bilgili çalışanlarıyla uğramak isteyebileceğiniz ve arkadaşlarınızla keyifli anlar geçirebileceğiniz bir pub kendisi. Tadımı iç mekanda gerçekleştirdik ve duvarlardaki bira çeşitleri ile ilgili diyagramlarla bize anlatılacak bilgilere hazırlık yaptık. Mekan çalışanı Salih Bey bize öncelikle biraları sundu; hikayelerini anlattı ve içsel yapılarını çözümledi. Salih Bey'in heyecanı bizi de biraları tatmak ve bir şeyler öğrenmek için hareketlendirdi.


Tadıma başlamadan önce iki ana bira türü olan "Ale" ve "Lager" kavramlarını öğrendik. Diğer tüm bira çeşitleri ise bu iki ana kategoriden çeşitli yöntemlerle elde ediliyormuş. Ale ve Lager'e kısaca değinecek olursak;

Lager biralar alt fermantasyonla düşük sıcaklıkta elde edilen biralar. Düşük sıcaklıklarda üretilmesinin nedeni  maltın sıvının içinde tam olarak çözünememesi; bu sebeple de bu biralar hafif ve açık renkli oluyor. Yoğunluğu az olan bu biraların içimi rahat ve serinletici; Ale kadar köpüklü olmadıkları için de hızlı oluyor. Ülkemizde en çok bu tür biralar yaygın olarak tüketiliyor. Zaten "Pilsener" türü de bu gruba dahil. Efes Pilsen, Bomonti, Carlsberg, Peroni, Budweisser, Heineken ise popüler Lager örneklerinden bazıları.

Ale ülkemize yeni yeni girmeye başladığı için pek bilinen ve tüketilen bir tür değil malesef. Üst fermantasyonla yüksek sıcaklıklarda üretiliyor; bu sebeple de arpa özütü daha yoğun oluyor ve oluşan bira daha koyu, daha doyurucu bir yapıda oluyor. Lager'e göre daha kompleks yapıda oldukları için Ale biraları birbirlerinden çok daha farklı oluyor. Porter, Stout, Red Ale, IPA biraları bazı Ale türlerinden. Guiness, Weihenstephaner, Hoegaarden, Chimay, Fuller's London Porter ise popüler Ale biralarından bazıları.

Aslında Ale, Lager'e göre daha eski bir tür, fakat yayılması ve markalaşması genelde ailelerin kendi aralarında, kendi biralarını üretimi ve tüketimiyle başlıyor.

Tattığımız 5 bira Ale ağırlıklı olarak seçilmişti; altıncı birada ise Kuka Cafe bize bir sürpriz yaptı ve kendi butik biralarını getirdiler. Tattığımız içkiler sırasıyla Stella Artois, Gara Guzu, Fuller's London Porter, Hacker-Pschorr, Aecht Schlenkerla Rauchbier ve sürpriz butik biraydı.

Stella Artois: 600 yıllık bir geçmişe sahip olsa da ilki 1926 yılında yapılmış Lager tipi bira. %4.8 alkol oranına sahip ve memleketi Belçika. Sitesinden gördüğüm kadarıyla bir de 9 aşamalı sunumu varmış. Tadımda bir şişe yaklaşık 3 kadehe paylaştırıldığı için bizim bunu görme şansımız pek yoktu galiba. :) Çok hafif bir kokusu ve tadı var. Bu biraya yapılacak en iyi kıyaslamalardan biri Carlsberg olabilir. Carlsberg'den biraz daha hafif, rengi açık ve çok az ekşiliğe sahip. Naif bir bira. Çıtır çerezle birlikte ya da yemeğin yanında tüketilebilecek serinletici bir içecek. Tadıma gelenlerin ortak yorumlarından birisi bu biranın alıştıkları biralardan pek de farklı olmadığı. 5'ten düşük not almadı ve ortalama notu 6.7 oldu.

Bu noktadan sonra, masalara patlamış mısır ve cips geldi. Kimisine göre biranın vazgeçilmezi olan çıtır çerez ile tadımımıza devam ettik.




Gara Guzu: Yerli bir bira olmakla beraber aynı zamanda üretildiği yörenin, yani Muğla'nın ağzını da almış, ismi "Gara Guzu" olmuş. Hatta Türkiye'de tutunabilen 2. Ale türündeki bira imiş. Filtresiz, köpüklü, koyu altın-turuncu renkli ve %5 alkol oranına sahip. Kokusu içinde bulunan narenciye ve taze çiçek aromalarını fazlaca belli ediyor. Tadı biraz acı ve yudumlandığında ağızda uzun süre bu tat kalıyor. Bunun sebebi ise acılığını kırmayı başaramadıkları şerbetçi otundan kaynaklıymış.Gara Guzu, Stella Artois'e kıyasla daha yüksek sıcaklıklarda içiliyor (yüksek derken 3-5 derece oynuyor). Ağır, koyu ve doyurucu olduğu için hızlı içime uygun bir bira değil. O yüzden bu tür biraların bardakları da köpüğü hapsetmek için dar ağızlı oluyor. En düşük notu 6 da olsa 0.1 puanla Stella'nın gerisinde kalıyor. Ortalama puanı: 6.6





Fuller's London Porter: Adından da anlaşılabileceği gibi Porter türünden bir bira. Hatta dünyanın en iyi Porter'ı deniyor. Stout türüne çok yakın; ikisinde de arpanın kavrulması işlemi var ve dolayısıyla elde edilen bira koyu kahverengi-siyah oluyor. Stout'tan farkı ise arpanın daha tam kurumamışken kavrulması ve rengindeki berraklık. Lager gibi gazlı değil ancak köpüklü ve yağlı bir bira. İçinde biraz kahve ve çikolata bulunmasından dolayı kokusu soya, karamel, kahve, çikolata ve pekmeze benzetilebilir. Zaten tadında da bu aromalardan bulmak mümkün. Benim en keskin olarak hissettiğim, tat almaçlarıma tokat gibi çarpan pekmezimsi tat oldu. Bira bardakta biraz daha bekleyip ısınınca tadı hafifliyor fakat içimi yine de orta-ağır seviyesinde kalıyor. %5.4 alkol oranına sahip olmasına rağmen alkol kendini hissettirmiyor. Genel olarak ilginç bulunup beğenildi. Ortalaması: 7.6






Hacker-Pschorr: Bu birada diğerlerinden farklı olarak yüksek oranda buğday maltı var. Bu tür biralar aynı zamanda "Weissbier", Wheat Beer gibi isimlerle de anılıyor. Alman kökenli (Bavyera stili) ve %5.5 alkol oranına sahip. Filtresiz gövdesi heterojen, bulanık bir görüntü yaratıyor, içinden ışık geçmiyor. Şeftali suyu gibi duruyor açıkçası. Kokusunda ve tadında narenciye, sarı meyve , bal, muz aromaları, metal ve kömür tadı bulanlar var. Hoegaarden'a kıyasla biraz daha az tatlı sayılabilir. Tattığımız diğer Ale'lar gibi doyurucu bulunmuş. Tadımda verilmiş en yüksek not olan 9'dan bir tanesine sahip. Ama ortalaması 6.6'da kalıyor.






Aecht Schlenkerla Rauchbier: Tadımın favorisi. "Rauchbier" yani füme bira. Fermantasyonu şişesindeyken bile az da olsa devam ediyor. Alkol oranı %5.1. Porter gibi siyahımsı renkte ancak bu bir Lager, bu da aroma için bir avantaj sayılabilir. Ale'e kıyasla daha sade olan Lager'a böyle bir aroma eklendiğinde etkisi fazlaca hissediliyor. Şırası ve maltı ayrı ayrı tütsüleniyor ve kükürtdioksit içeriyor. Hatta bu yüzden zamanında Türkiye'ye girmekte sıkıntı yaşamış. Bardağa döküldükten sonra biraz bekleyip ısınması gerekiyor, bu sebeple de ilk birkaç dakika yapabileceğim tek şey koklamak oldu. Kokusu ciddi ciddi barbekü sosu gibi. İlk tattığımda gelen is kokusu; yavaş ve yumuşakça yutulması; ardından bıraktığı "tatlı" tat beni büyüledi. Tadı çoğu kişiye füme eti, barbeküyü ya da közü andırmış. Etle birlikte tüketilmesi hoş olabilecek bir bira. En düşük notu 6 ama o da bir adet. En yüksek not olan 9 puandan 4 tane aldı. Ortalaması 8.1.


Butik Bira: Henüz bir adı yoktu. Zaten yapımcıları da ilk bizimle beraber tattılar. Ama... beğenmemişler. :) Zaten biralar konulmadan önce de beğenmediklerini söylediler. Dolayısıyla bu bizim tadımımızda bir ön yargı yaratmış olabilir. Ama bir not da düşelim: Tattığımız bira, şişede sadece 5 gün beklemiş. Yapılan yorumlarda daha fazla beklenirse çok daha iyi bir sonuç alınacağı söylenmiş. Yaptıkları (ya da yapmak istedikleri) bira bir Indian Pale Ale idi. Bu türün özelliği, Hindistan'a ihraç edildiği için uzun süre beklemeye dayanıklı üretilmesi ve içinde diğer biralardan çok daha fazla şerbetçi otu bulunması. Bira şişelerinin açılırken şampanya gibi patlamaları hoşuma gitti. Bardaklara konulduğunda renginin ve kokusunun Pschorr'dan çok da farklı olmadığını gördüm. Tadanlar arasında kokusunu şaraba benzeten de vardı. Ama tat olarak şerbetçi otunun keskinliği ve alkolün acılığı kesinlikle farklı bir şey olduğunu gösterdi. Potansiyelini tam yakalayamamış olsa da tekrar içmek isteyebileceğim bir bira. Ortalama notu 6.5.


Biraları içtikten sonra ayrılma vaktine kadar sohbet ettik ve bira üzerine konuştuk. BuGusto'daki 2. bira tadımım olmasına rağmen bu tadım benim için sanki ilkine gitmişim gibi öğretici ve bambaşka bir deneyim oldu. Bu yazıyı okuyan arkadaşlara tavsiyem, eğer hala bira tadımlarından birine katılmadıysanız bu deneyimi yaşayın, bira çeşitlerinin farkına varın ve idealinizdeki içkiyi bulmak için bu etkinlikleri kaçırmayın. :) Sonraki degüstasyon tadımlarında görüşmek üzere, hoşçakalın!


Ümit Can Tunçer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder